Gayrimenkul Liderleri

Disonans: Çözülmenin Ardından Sessizlik | Başak Doğan | TEDxBogaziciUniversity

Müzik dinlerken sizi rahatsız eden, geren ama bir sonraki notada çözüldüğünde derin bir haz veren sesler duydunuz mu? İşte bu gerilim ve rahatlama döngüsü, sadece müziğin değil, aynı zamanda hayatın da temel dinamiklerinden biridir. Peki ya bir müzik eseri 4 saat boyunca bu gerilimi hiç çözmeden devam etseydi ne hissederdiniz? Bu yazıda, Wagner’in “Tristan ve Isolde” operası üzerinden disonansın (uyumsuzluğun) ne anlama geldiğini ve bunun felsefi olarak hayatımızdaki bitmek bilmeyen arzularla nasıl birleştiğini keşfedeceğiz.

Wagner’in Çözülmeyen Operası: Tristan ve Isolde

Wagner’in bu dev eseri, içtikleri bir aşk iksiri yüzünden birbirine kavuşmaları imkansız olan Tristan ve Isolde’nin yasak aşkını anlatır. Ancak operayı dinlediğinizde hissettiğiniz şey romantik bir aşk değil, sürekli bir gerginlik, tedirginlik ve bir türlü ulaşılamayan bir çözülme beklentisidir.

Bunun sebebi, Wagner’in müzikal bir devrim yapmasıdır. Operanın hemen başında duyulan ve “Tristan Akoru” olarak bilinen akor, içinde disonans barındırır.

Opera, ancak en sonunda Tristan ve Isolde öldüğünde tam bir çözülmeye ulaşır. Bu anda müzik nihayet rahatlar ve geriye sadece ölümün getirdiği o mutlak sessizlik kalır.

Müziğin Arkasındaki Felsefe: Schopenhauer Etkisi

Wagner’in bu radikal müzikal yapıyı kurmasının arkasında büyük bir felsefi etki vardır: Filozof Arthur Schopenhauer. Wagner, Schopenhauer’un eserlerini okuduktan sonra hayatının anlamını bulduğunu düşünmüş ve tüm sanatını bu felsefe üzerine yeniden inşa etmiştir.

Peki, Schopenhauer ne diyordu?

İşte Wagner’in operası, Schopenhauer felsefesinin müzikal bir yansımasıdır. Bitmek bilmeyen gerilim (disonans), doymak bilmeyen “istenci” temsil eder. Aşıkların bir türlü kavuşamaması, arzuların asla tam olarak tatmin edilememesidir. Ve operanın sonundaki nihai çözülme, sadece ölümle gelen “hiçlik” ve huzurdur.

Gerilimdeki Haz: Yaşamı Değerli Kılan Şey

Schopenhauer’un bu karamsar bakış açısına karşı konuşmacı bambaşka bir tez sunuyor: Belki de hayatı yaşamaya değer kılan şey, o nihai çözülme veya hiçlik değil, bizzat gerilimin kendisidir.

Bir düşünün:

Belki de asıl haz, hedefe varmakta değil, hedefe giden yolda yaşanan o gerilimde, o bekleyişte, o çabadadır. Tıpkı müzikte olduğu gibi, bizi en çok etkileyen şey sessizlik değil, sessizlikten önceki o büyülü gerilimdir.

Exit mobile version