Gayrimenkul Liderleri

Eğitime Nasıl Baktığınız, Ne Öğrettiğinizden Daha Önemlidir

21. yüzyılda teknoloji hayatımızın her alanını dönüştürürken, eğitim sistemimiz büyük ölçüde aynı kaldı. Bir öğretmen tahtada ders anlatıyor, öğrenciler not tutuyor ve sınıf, anlayanla anlamayanın aynı hızda ilerlemek zorunda kaldığı tek tip bir yapıya sıkışmış durumda. Eğitimci Alp Köksal, bu geleneksel modelin artık değişmesi gerektiğini ve teknolojinin “kişiselleştirilmiş öğrenme” için devrimsel bir fırsat sunduğunu savunuyor.

Bakış Açısı Her Şeydir: Standartlaşmaya Karşı Kişiselleştirme

Köksal, konunun önemini kendi kişisel hikayesiyle vurguluyor. Türkiye’deki standartlaştırılmış üniversite sınav sisteminde zorlanan bir öğrenciyken, yurt dışında farklı bir eğitim anlayışıyla karşılaştığında tüm derslerinden en yüksek notu alarak mezun olmuş. Bu deneyim, ona şu temel gerçeği öğretmiş:

“Eğitime nasıl baktığımız, ne öğrettiğimizden çok daha önemlidir.”

Bugün diferansiyel denklemin ne olduğunu bilmeden bir akademisyen olabilmesi, başarının ezbere dayalı bilgiyle değil, doğru yaklaşımla mümkün olduğunun en büyük kanıtı.

Dijital Dönüşüm: Fırsat Eşitliği İçin Yeni Bir Yol

Küreselleşen dünyada teknoloji, coğrafi sınırları ortadan kaldırarak eğitimde fırsat eşitliği için muazzam bir potansiyel sunuyor. Artık bilgiye zamandan ve mekandan bağımsız olarak ulaşabiliyoruz.

Veriye Dayalı Eğitim: Öğretmenin Yeni Süper Gücü

Dijital eğitim, öğretmenleri aradan çıkaran bir sistem değil, tam aksine onlara yeni süper güçler kazandıran bir sistemdir. Öğretmenler, dijital platformlar sayesinde her bir öğrencinin ilerlemesini anlık olarak takip edebilir.

Bir öğretmen, sınıfa girmeden önce şu gibi bilgilere sahip olabilir:

Bu veriler sayesinde öğretmen, sınıfta ders anlatmakla vakit kaybetmek yerine, zamanını doğrudan öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına odaklanarak kullanabilir. Böylece dersler daha interaktif hale gelir ve sınıftaki en önemli unsur olan insan faktörü ön plana çıkar.

Tam Öğrenme: Bilgi Boşluklarını Ortadan Kaldırmak

Khan Academy’nin kurucusu Salman Khan, geleneksel eğitimi bir “gravyer peynirine” benzetir. Bilgilerimizin arasında sürekli boşluklar kalır. Sınavdan 90 alan bir öğrenci bile, %10’luk bir bilgi eksiğiyle yoluna devam eder. Eğer bu eksik bilgi, bir sonraki konunun temelini oluşturuyorsa, öğrenme süreci bir noktada çöker.

Çözüm, “tam öğrenme” (ustalaşarak öğrenme) anlayışıdır. Bu modelde, bir konuyu tam olarak anlamadan diğerine geçilmez. Araştırmalar, bu yöntemle ders işlenen sınıflarda, normalde “başarısız” olarak görülen öğrencilerin bile en başarılı öğrencilerden daha iyi performans gösterebildiğini kanıtlamıştır.

Köksal, Türkiye’de de Khan Academy olarak bu felsefeyi yaygınlaştırdıklarını ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle milyonlarca öğrenciye ücretsiz ve kişiselleştirilmiş bir öğrenme imkanı sunduklarını belirtiyor. Onun son sorusu ise hepimiz için bir ders niteliğinde: Toplum olarak asıl ihtiyacımız, her şeyi bildiğini düşünen insanlar mı, yoksa kendi alanlarında gerçekten uzmanlaşmış, fark yaratan bireyler mi?

Exit mobile version