Gayrimenkul Liderleri

Elini Kaldır! | Karsu Dönmez | TEDxIstanbul

Hollanda’da bir Türk restoranında garsonluk yaparken dünyaca ünlü Carnegie Hall sahnesine uzanan bir yolculuk… Bu, piyanist ve şarkıcı Karsu Dönmez’in ilham veren hikayesi. Reddedilmelere ve zorluklara rağmen hayallerinden vazgeçmemenin ve ulaştığı noktada başkalarına el uzatmanın ne kadar değerli olduğunu anlatan bir öykü.

Kilim Restoran’dan Carnegie Hall’a Uzanan Yol

Karsu’nun hikayesi, Amsterdam’da babasının işlettiği Kilim adlı restoranda başlar. Okulda tek Türk kızı olmanın getirdiği dışlanmışlığı yaşayan Karsu, 7 yaşından beri kendi kendine çaldığı piyanoyu en büyük sığınağı olarak görür.

Başlangıçta sadece kendisi için çalan Karsu, bir gün bir müşterinin ricasıyla restoranda piyano çalmaya başlar. Bu küçük performans, kulaktan kulağa yayılarak bir geleneğe dönüşür. Çok geçmeden Amsterdam’da insanlar, yemek için değil, “piyano çalan Türk kızı Karsu’yu” dinlemek için restorana akın etmeye başlar. Bu ilgi, onu Amerika’nın en prestijli konser salonlarından biri olan Carnegie Hall‘da konser vermeye kadar götürür. O ana kadar heyecanlanmayan Karsu, sahneye Ray Charles ve Madonna gibi efsanelerin çıktığını öğrenince büyük bir heyecan yaşar.

Reddedilmek Bir Son Değil: Konservatuvar Hayal Kırıklığı

Carnegie Hall deneyiminden sonra müziği daha profesyonel bir seviyeye taşımak isteyen Karsu, 18 yaşında konservatuvara başvurur. Ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşar: Konservatuvara kabul edilmez.

Bu reddedilme, onun için bir son olabilirdi. “Eğer 3 hoca yetenekli olmadığımı düşünüyorsa, bu işi bırakmalıyım” diye düşünebilirdi. Ancak o, kalbinin sesini dinledi ve müziği ne kadar çok sevdiğini hatırladı.

Yıllar sonra, Avrupa’nın en büyük caz festivallerinden birinde, Quincy Jones ve Stevie Wonder gibi devlerle aynı sahneyi paylaştı. Ve o konserde, seyirciler arasında ona “hayır” diyen konservatuvar hocalarının kendisini alkışladığını gördü. O, sahnedeydi; onlar ise seyirci koltuğunda.

Hayallerin Ötesinde: Başarıdan Sonra “Geri Verme” Sorumluluğu

Karsu, hayallerine ulaştıktan sonra kendine şu soruyu sordu: “Ben insanlara ne verebilirim?” Cevabı, Masterpeace adlı savaş karşıtı bir organizasyonun elçisi olarak mültecilere yardım etmekte buldu.

Amsterdam merkez tren istasyonuna her gün Suriye’den, Eritre’den, Afganistan’dan gelen mültecileri “Refugees Welcome” (Mülteciler Hoş Geldiniz) tişörtleriyle karşılamaya başladı. Onlara yiyecek, içecek, sıcak bir giysi ve en önemlisi bir gülümseme sunuyordu.

Bu süreçte yaşadığı yüzlerce hikayeden en çarpıcı olanı, tek başına gelen 10 yaşındaki Suriyeli bir çocuğun hikayesidir. Çocuğun cebindeki numarayı aradıklarında, babasının hayatta ve aynı şehirde, Amsterdam’da olduğunu öğrenirler. Yarım saat sonra baba ve oğul birbirine kavuşur.

“Bize Hikayemizi Anlat”: Müziğin Evrensel Dili

Bu deneyimler, Karsu’ya hayatın ne kadar adaletsiz olabildiğini, ancak aynı zamanda umudun da her zaman var olduğunu gösterdi. Suriyeli arkadaşlarının “Karsu, lütfen bizim hikayemizi anlat” sözleri, ona yeni bir misyon verdi. Bu acı dolu hikayeleri anlatmanın en iyi yolunun, tek bir evrensel dil olan müzik olduğunu fark etti.

Karsu’nun hikayesi, hayallerinin peşinden gitmenin, reddedildiğinde bile ayağa kalkmanın ve başarıya ulaştığında senden daha az şanslı olanlara elini uzatmanın ilham verici bir kanıtıdır.

Exit mobile version