Simit Sarayı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Okutur, ERA Sohbetleri’nde Türkiye’de iş yapma kültürünün ve özellikle emlak sektörünün geçirdiği dönüşümü çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Peki, günümüz ekonomisinde ayakta kalmak ve büyümek için reçete ne? Cevap tek kelimede saklı: Kurumsallaşma.
Emlak Sektörünün Evrimi: Kahvehaneden Plazaya
Geçmişte emlak işlerinin kahvehanelerde, berber dükkanlarında ayaküstü yapıldığını hatırlatan Okutur, bugün sektörün geldiği prestijli konumun altını çiziyor. Türkiye’nin gelişen ekonomisine paralel olarak emlak sektörünün de artık kuralları olan, sistemli ve saygın bir yapıya bürünmesi bir gurur kaynağı.
Büyümenin İki Yolu: Ya Kurucu Ol Ya Franchise Al
Türkiye’nin önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefi varken, bu “Şampiyonlar Ligi’nde” yer alabilmek için bireysel çabalar yeterli değil. Okutur’a göre önümüzde iki temel yol var:
- Kendi Kurumsal Yapını Kurmak: Bu, yıllar süren bir çaba, çok deneyimli ve pahalı ekipler kurma ve güçlü bir sermaye yatırımı gerektiren zorlu bir yoldur.
- Bir Markanın Şemsiyesi Altına Girmek (Franchise): Bu ise, sistemini, ağını ve marka bilinirliğini kanıtlamış kurumsal bir yapının parçası olarak daha güvenli ve hızlı bir büyüme yoludur.
“Kurumsallaşamazsak ayakta kalma şansımız yok,” diyen Okutur, bu gerçeğin altını net bir şekilde çiziyor.
Marka Olmanın Gücü ve Değişen Zihniyet
Artık “ne üretirsen satarsın” dönemi bitti. Hatta “iyi satıcı olursan satarsın” dönemi bile geride kalıyor. Günümüzün kuralı çok net: “Marka olamazsanız, ürettiğiniz hizmeti veya ürünü satamazsınız.”
Ticari yaklaşımlar artık 50 yılda bir değil, 6-7 yıl gibi çok kısa sürelerde değişiyor. Bu hıza ayak uydurmanın yolu, güçlü bir markanın parçası olmaktan geçiyor. Okutur, “Benim olsun, küçük olsun, patron ben olayım” zihniyetinin artık geçerliliğini yitirdiğini, Simit Sarayı gibi bir dünya markasını franchise modeliyle nasıl büyüttüklerini anlatarak vurguluyor.
Franchise sistemi, hem yatırımcının parasını koruyan hem de belirli bir hizmet standardını garanti eden bir disiplin sağlar. Bu model, ulusal servetin israf edilmesini önlerken, istikrarlı büyümeyi de beraberinde getirir.
