Gayrimenkul Liderleri

Haz ve Hızın Orantısı | Tunç Soyer

Bugün yaşadığımız modern hayat, doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu yavaş ve kararlı ritimden tamamen kopmuş durumda. İnsanlık olarak kendimizi doğanın efendisi gibi görsek de bu kopuş, bizi daha mutlu değil, aksine haz almadığımız bir hızın içine hapsetti. Peki, bu hız fetişizminden kurtulup daha anlamlı bir yaşama dönmek mümkün mü?

Cevap evet. Ancak bunun için öncelikle doğanın ve insanın farklı işleyen zaman algısını anlamamız gerekiyor. Dünyanın 4.5 milyar yıllık tarihini 24 saate sığdırdığımızda, modern insanın varlığı bu sürenin sadece son bir saniyesine denk geliyor. Doğa, bu muazzam süreçte yavaşça ve kararlılıkla evrimleşirken, insan kendi momentumunu yaratarak bu ritmi reddetmeye başladı.

Doğanın Ritmi ve İnsanın Hızı: Açılan Makas

İnsanlık tarihinin başlarında, avcı-toplayıcı dönemde, doğanın ritmiyle uyumlu yaşamak bir zorunluluktu. Hayatta kalmak, doğanın sunduklarına ve zamanlamasına bağlıydı. Ancak her şey tarımın keşfiyle değişti.

Hız Fetişizmi ve Kaybolan Haz

Günümüz dünyasında en makbul değer hız haline geldi. Ne kadar hızlıysanız o kadar başarılısınız. Hızla yemek yiyor, hızla işe gidiyor, hızla eve dönüyoruz. Ancak bu hız, hayatımızdaki “haz” duygusunu yok ediyor.

Hızla haz arasında ters bir orantı olduğunu fark etmiyoruz. Sevdiklerimize, kendimize ve anı yaşamaya vakit ayıramıyoruz. Bu yüzden hepimizin aklının bir köşesinde “bir balıkçı kasabasına yerleşme” hayali var. Bilimsel araştırmalar da doğaya yaklaştıkça stres seviyesinin azaldığını ve zihin sağlığının iyileştiğini gösteriyor. Fakat borçlar, krediler ve “daha çok kazanma” hırsı bu kaçışa engel oluyor.

Bu duruma isyan edenler, yani doğanın ritmine geri dönmek isteyenler ise kentlerdeki parkları, zeytinlikleri savunuyor, HES’lere karşı mücadele ediyor. Onlar, en büyük zenginliğin doğa olduğunun farkındalar.

Başka Bir Dünya Mümkün: Seferihisar Modeli

Doğanın ritmine dönmenin bir ütopya olmadığını kanıtlayan somut bir örnek var: Seferihisar. “Cittaslow” (Sakin Şehir) felsefesini benimseyen bu ilçe, kalkınmayı doğayla uyum içinde gerçekleştirmenin mümkün olduğunu gösteriyor.

Seferihisar’da atılan adımlardan bazıları şunlar:

Sonuç olarak, doğadan koptukça hız ve büyüklük takıntısıyla mutsuz bir hayatı kendimize reva görüyoruz. Oysa yüzümüzü doğaya döndüğümüzde, hayat daha keyifli, huzurlu ve yaşanabilir bir hale geliyor. Nâzım Hikmet’in dediği gibi, yaşamayı o kadar ciddiye almalıyız ki, yetmişimizde bile, sırf yaşamak ağır bastığı için zeytin ağacı dikebilmeliyiz.

Exit mobile version