Gayrimenkul Liderleri

Müslüman Mahallesinde Kilim Satmak | Hikmet Şırlak | TEDxReset

Kapalıçarşı’ya yolu düşenler bilir; orası sadece bir çarşı değil, adeta bir labirenttir. Hikmet Şırlak, ömrünün büyük bir kısmını bu büyülü atmosferde, “Müslüman mahallesinde kilim satarak” geçirmiş bir esnaf. Ancak onun anlattığı hikaye, sadece kilimler ve ticaretle ilgili değil; aynı zamanda iletişimin gizli katmanları, sanatın algılanışı ve geleneksel ticarete meydan okuyan yenilikçi bir bakış açısı üzerine kurulu.

Kapalıçarşı’nın Büyüsü ve İletişimin Sırları

Kapalıçarşı’nın en belirgin özelliklerinden biri, mimarisinin size oynadığı oyunlardır. Bir kapıdan girer, gezer ve aynı kapıdan çıkmaya çalıştığınızda kendinizi bambaşka bir yerde bulabilirsiniz. Şırlak’a göre bu, ya tesadüfen çarşıdan çıkmanızı ya da 40 yıl sonra bile oranın bir parçası olmanızı sağlar.

Ancak asıl oyun, insanlar arasındaki iletişimde döner. Şırlak, çok iddialı bir tespitte bulunuyor: Günlük hayattaki konuşmalarımızın neredeyse tamamı, anlattığımızdan başka bir konuyu anlatır. Bu durumu farklı senaryolara göre şöyle özetliyor:

Bu bakış açısı, sattığı kilimlere yaklaşımının da temelini oluşturur. Kilimler sadece birer eşya değil, binlerce yıldır aynı kelimeleri (motifleri) kullanan birer iletişim aracıdır.

Kilimlerin Dili: Sanat ve Zanaat Arasında

Eski bir kilim, içinde anonim bir tasarım gücü barındırır. Peki, dokumacı bir sanatçı mıdır, yoksa zanaatkâr mı? Şırlak, bu soruyu ilginç örneklerle aydınlatıyor. Örneğin, babası namaz kılsın diye bir kızın dokuduğu kilim, aslında kızın iç dünyasının bir yansımasıdır.

Bu noktada, sanatı ve sanatçıyı algılama biçimimizi sorguluyor:

Ancak tüm bu geometri ve fizik analizlerinin sonunda Şırlak samimi bir itirafta bulunur: “Ben bu kilimi bunun için beğenip almadım.” Sanat, teknik analizlerin ötesinde, ruha dokunan bir şeydir.

Geleneksel Ticarete Karşı Yeni Bir Yaklaşım

Şırlak ve ekibi, bir süre sonra geleneksel satış yöntemlerinin işe yaramadığını fark eder. Müşteriler genellikle “cep telefonuma uyacak kırmızı zeminli bir kilim” gibi taleplerle gelirken, onlar sanatsal değeri olan ürünler satmak istemektedir. Bu çelişki, onları devrim niteliğinde bir iş modeli geliştirmeye iter:

  1. Pazarlığı Bırakmak: Sanatsal bir değer taşıyan ürünün üzerine pazarlık yapmanın, o muhabbetin büyüsünü bozduğunu fark ettiler.
  2. Pozitif Ön Yargı Oluşturmak: Vitrindeki kilimin yanına, ona benzediğini düşündükleri ünlü bir ressamın (Monet, Escher, Van Gogh) kitabını koydular. Bu, müşterinin kilime bir sanat eseri gözüyle bakmasını sağladı.
  3. “Ev Ödevi” Vermek: Müşteriye, üzerinde kilimlerin hikayelerinin ve sanatsal bağlantılarının anlatıldığı bir broşür (kendileri “kitap” diyor) verip onu dükkanda yalnız bıraktılar. Müşteri dükkanda eğleniyor, karar verdiğinde bizi çağırıyor.
  4. Dayanışma Ekonomisi: Zamanla dükkanları bir kültür merkezine dönüştü. Bir ressam kilim borcunu resim yaparak, bir opera sanatçısı arya söyleyerek ödedi.

Sonuç olarak, “Müslüman mahallesinde salyangoz satmanın” yani popüler olanı yapmanın daha kârlı olduğu bir dönemde, onlar kendi bildikleri yolda ilerleyerek hem daha iyi kazandılar hem de etraflarında bir değer ve topluluk yarattılar.

Exit mobile version