Bir an düşünün: Uçaktasınız ve motorlardan biri büyük bir gürültüyle patlıyor. Uçak sessizliğe bürünüyor ve pilotun o soğukkanlı sesini duyuyorsunuz: “Çarpışmaya hazırlanın.” İşte bu an, hayatın bir anda nasıl değişebileceğinin en çarpıcı kanıtı. Hudson Nehri’ne mucizevi bir iniş yapan uçağın yolcularından Ric Elias, o anlarda hayatla ilgili öğrendiği üç kritik dersi paylaşıyor.
1. Ders: Ertelemeyi Bırak, Hemen Harekete Geç
Hayatın sona erdiğini düşündüğü o anlarda, aklına gelen ilk pişmanlıklardan biri, yapmak isteyip de ertelediği şeylerdi. Ulaşmak istediği insanlar, düzeltmek istediği ilişkiler, yaşamak istediği deneyimler… Hepsi bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti.
Bu deneyimden çıkardığı en önemli ders şuydu: “Artık hayatımda hiçbir şeyi ertelemek istemiyorum.” Bu, “özel bir günü” beklemeden o güzel şarabı açmak kadar basit ama bir o kadar da derin bir karardı. Hayata karşı bir aciliyet ve amaç duygusu kazandı.
2. Ders: İlişkilerde Negatif Enerjiyi Ortadan Kaldır
İkinci büyük pişmanlığı, egosu yüzünden sevdikleriyle olan ilişkilerinde harcadığı zaman ve enerjiydi. Önemsiz konular yüzünden girdiği tartışmalar ve negatif duygular, o an ne kadar anlamsız görünmüştü.
Bu yüzden hayatta bir karar daha aldı: Negatif enerjiyi hayatından tamamen çıkarmak. Bu, mükemmel olmak anlamına gelmiyordu, ama daha iyi olmak için bir adımdı. Kendisine şu ilkeyi benimsedi: “Artık haklı olmaya çalışmıyorum, mutlu olmayı seçiyorum.” Bu basit değişiklik, ilişkilerinde inanılmaz bir fark yarattı.
3. Ders: Hayattaki En Önemli Hedef
Uçak suya doğru alçalırken, zihnindeki geri sayım başladığında ve ölümün artık bir ihtimal değil, bir gerçeklik olduğunu hissettiğinde, tek bir şey diledi: Çocuklarının büyüdüğünü görebilmek.
O an anladı ki, hayattaki diğer tüm başarılar, unvanlar ve hedefler anlamsızdı. Önemli olan tek bir şey vardı: İyi bir baba olmak. Bu, onun hayattaki en büyük ve tek hedefi haline geldi.
O gün ölmemiş olması ona ikinci bir şans, bir hediye vermişti: Geleceği görebilmek ve geri dönüp hayatını farklı yaşama fırsatı. Bu hikaye, hepimize şu soruyu soruyor: Eğer yarın son gününüz olsaydı, bugünü nasıl farklı yaşardınız?
