Fizikte momentum, kütle ile hızın çarpımıdır ve bir yönü vardır. Tıpkı hayatta olduğu gibi. Bazen yukarı doğru, başarıya doğru bir momentum yakalarız. Bazen de aşağı doğru, yani “dibe vurduğumuz” bir momentum yaşarız. Ancak önemli olan, o en dip noktadan tecrübe kazanarak ters bir momentum yaratıp daha da yükseğe çıkabilmektir. Bir girişimci olarak benim hikayem, tam olarak bu iniş ve çıkışların hikayesidir.
İlk Fikir, İlk Çöküş: Halı Saha Hayalinden Gerçeğe
Her şey ODTÜ Elektronik Mühendisliği son sınıfta başladı. Bir arkadaşımızın “Keşke halı sahada attığım o güzel golün videosu olsaydı” demesiyle aklımıza bir fikir geldi: Halı sahalar için otomatik top takip ve kayıt sistemi.
- Pozitif Momentum: Fikrimizle bir yarışmada ikinci olduk, 10.000 TL ödül ve bir ofis kazandık. Türkiye’de 12.000 halı saha vardı, bin tanesine satsak köşeyi dönecektik. Aileme “Ben halı sahalara top takip sistemi yapacağım” dediğimde babam harçlıklarımı kesti, ama biz yola devam ettik.
- Negatif Momentum (İlk Çöküş): Sistemi geliştirdik ve ben Ankara, İstanbul, İzmir’deki tüm halı sahaları dolaştım. Sonuç? Sadece bir tane satabildim. 6 ay önce her şey harikayken, bir anda kendimizi evden getirdiğimiz ekmek arası salam-kaşarla öğle yemeği yerken bulduk. İşte bu ilk “dibe vuruş” anıydı.
Krizden Fırsata: İnsan Saymaktan Koyun Saymaya
Kara kara düşünürken elimizdeki teknolojinin (kamera ile görüntü işleme) farklı alanlarda kullanılabileceğini fark ettik. Bu, ilk ters momentumu yaratma şansımızdı.
- Yeni Pozitif Momentum: Halı sahadaki oyuncuları takip etmek yerine, AVM girişlerindeki insanları saymaya başladık. Bu fikir tuttu. Kanyon, Cevahir gibi büyük AVM’ler, havaalanları müşteri oldu. Sonra işler çığ gibi büyüdü:
- “İnsan sayıyorsanız çuval da sayarsınız” dediler, çimento fabrikasında çuval saydık.
- “Zeytin sayar mısınız?” dediler, Marmara Birlik’e zeytin saydık.
- Araç saymaya başladık, hatta 2010’da Hac’da kesilen 4 milyon koyunu saymak için Mekke’ye gittim.
- Yeni Negatif Momentum (İkinci ve Daha Büyük Çöküş): Türkmenistan’da çok büyük bir plaka tanıma sistemi projesi aldık. Ancak bir sorun vardı: Türkmenistan’daki devlet plakaları gece parlamadığı için sistemimiz okuma yapamıyordu. Proje uzadıkça uzadı ve 5 mühendisimiz pasaportlarına el konulduğu için 4 ay boyunca ülkede mahsur kaldı. O sırada Türkiye’deki işler de durdu ve bir anda kendimizi bankalara 700.000 TL borçlanmış, işleri tamamlayamaz halde bulduk. Bu, öncekinden çok daha derin bir çöküştü.
Onedio’nun Doğuşu: Medyayı Değiştirme Vizyonu
Türkmenistan krizi çözüldükten sonra radikal bir karar aldık: İnsan sayma sistemi dışındaki tüm ürünlerimizi öldürdük ve tek bir şeye odaklandık. Bu odaklanma, bizi yeniden yukarı taşıdı ve bugün 55’ten fazla ülkede kullanılan, tamamen Türk üretimi bir teknoloji geliştirmemizi sağladı.
Peki Onedio nasıl doğdu? Bir gün basın mensuplarına trafik sistemlerimizi anlatırken, sistemin kör noktalarından bahsettim. Ertesi gün tüm gazetelerde “Büyük Kurnazlık! ODTÜ’lü Firma EDS’yi Yanıltma Yöntemini Buldu” başlıkları vardı. Ben sistemimin avantajını anlatırken, medya bunu tıklanma uğruna tamamen farklı bir şeye çevirmişti.
İşte o an anladım: Neden insanlar kendi haberlerini kendileri yapmasın? Bu fikirle Onedio’yu kurduk. İnsanların kendi içeriklerini ürettiği ve halkın hangi haberin manşete çıkacağına karar verdiği bir platform. Onedio, özellikle Gezi Parkı olayları sırasında geleneksel medya susarken insanların sesi oldu ve sadece 2 yılda Türkiye’nin en çok ziyaret edilen sitelerinden biri haline geldi.
Hayat hepimiz için inişli çıkışlı. Önemli olan, en kötü anlarda bile oradan bir çıkış yolu olduğunu bilmek, yaşananlardan ders almak ve geleceğe umutla bakmaktır.