Perşembe, Ağustos 28, 2025
REKLAM ALANI
Google search engine
Ana SayfaGenelHakkın Var | You Have Rights | 2015 | Mehmet Karlı |...

Hakkın Var | You Have Rights | 2015 | Mehmet Karlı | TEDxReset

Devlet, kanunlar ve otorite… Bu kavramlar genellikle sorgulanamaz ve mutlak bir güç olarak karşımıza çıkar. Peki, gerçekten öyle mi? Aslında, her birimizin sahip olduğu haklar, devletin ve onun koyduğu yazılı kanunların çok daha üzerinde ve temelindedir. Bu yazıda, bize unutturulmaya çalışılan bu basit ama güçlü gerçeği yeniden hatırlayacağız: Devletten önce, devletten öte ve devletin üstünde haklarınız var.

Devletin Gücü Nereden Geliyor? Sadece Zora mı Dayanıyor?

İlk bakışta devlete neden uyduğumuzu sorduğumuzda cevap basit görünür: Devletin gücü vardır. Polisi, askeri, mahkemeleri ve cezalandırma yetkisi bulunur. Vergimizi ödemezsek veya kurallara uymazsak, zorla karşı karşıya kalırız. Ancak bu, resmin tamamı değildir.

Bir an için düşünelim: Bir devlet, sadece zora ve baskıya dayanarak ayakta kalabilir mi?

  • Türkiye’de yaklaşık 450 bin kolluk kuvveti varken, 18 yaş üstü nüfus 55 milyondur.
  • Eğer bu 55 milyon insan, toplu olarak kurallara uymama iradesi gösterseydi, hiçbir güç onları kontrol altında tutamazdı.
  • Yakın tarihteki Mısır örneği bunu kanıtlar niteliktedir. Dünyanın en güvenlikçi toplumlarından birine sahip olan Mübarek rejimi, 1 milyon 250 bin kişilik polis gücüne rağmen, halk “yeter” dediğinde yıkılmıştır.

Görüyoruz ki, devletin asıl temeli, zora dayanma gücü değil, vatandaşların açık veya zımni rızası ve itaat etme iradesidir. Her gün, her birimiz bu sessiz kabul ile devleti yeniden kurarız.

Otorite Sözleşmesi: Devlete Neden İtaat Ediyoruz?

Peki, madem gücün kaynağı biziz, neden bu otoriteye itaat ediyoruz? Cevap, demokrasi veya seçimlerden daha derinde yatan, temel bir “sözleşme”de gizlidir. Biz buna “yönetme yetkisi sözleşmesi” diyoruz. Bu, iki taraflı bir anlaşmadır:

  1. Biz (Yurttaşlar): Devlet olmadan tam bir özgürlüğe sahip olsak da, bu durumun bir kaosa yol açmasından, “insanın insanın kurdu olmasından” korkarız. Bu güvensizlik hissiyle, düzeni ve nizamı sağlamaları için aramızdan bazı kişilere (yöneticilere) belirli yetkiler veririz.
  2. Yöneticiler: Bizden aldıkları bu yetki karşılığında bir taahhütte bulunurlar.

Bu sözleşme koşulludur. Yetkiyi vermemizin tek bir amacı vardır: Yöneticilerin, bizim doğuştan sahip olduğumuz can, mal, namus ve en önemlisi insanlık haysiyeti gibi temel haklarımızı daha güvenli ve barışçıl bir ortamda kullanmamızı sağlaması. Eğer yöneticiler bu amacın dışına çıkarsa, sözleşmeyi ihlal etmiş olurlar.

Baskıcı Rejimlere Karşı Ne Yapılabilir?

Eğer bir rejim, bu sözleşmeyi sistematik olarak ihlal ediyor, hakları yok sayıyor ve baskı kuruyorsa ne yapmalıyız? Çaresiz miyiz? Hayır. Baskıcı rejimler üç temel üzerine yükselir ve bizim görevimiz bu temelleri barışçıl yollarla sarsmaktır.

  • Unutturma Politikası: Rejimler, gücün asıl sahibinin siz olduğunuzu unutturmaya çalışır. Devleti kutsallaştırır. Buna karşı bizim görevimiz, bir derviş sabrıyla şu mesajı yaymaktır: “Hakkımız var! Devletten ve kanunlardan üstün haklarımız var!”
  • Korku Salma: İnsanların bir araya gelmesini engellemek için korku yayarlar. Çünkü bir araya geldiğimizde ne kadar çok ve güzel olduğumuzu görmelerini istemezler.
  • Toplumu Atomize Etme: Korkuyu kalıcı kılmak için toplumu en küçük birimi olan bireye indirgerler. Herkesin yalnız ve izole kalmasını isterler.

Bu iki politikaya karşı tek bir çözüm vardır: Örgütlenmek ve bir araya gelmek. Onlar atom olmamızı istiyorsa, biz molekül, doku, organ ve nihayetinde tek bir vücut olacağız. Bu, illa siyasi bir örgütlenme olmak zorunda değil. Bir sinema kulübü kurun, bir okuma grubu oluşturun, komşularınızla tanışın. Konfor alanınızın dışına çıkın, yeni insanlarla bağ kurun ve güvene dayalı sivil alanlar yaratın. Mesajımızı ancak bu şekilde yayabilir ve korku duvarını aşabiliriz.

Unutmayın, baskıcı rejimlerin çöküşü kaçınılmazdır. Çünkü onlar paranoyaktır, şeffaf değildir ve sürekli yeni düşmanlar yaratarak kendi sonlarını hazırlarlar. Bizim görevimiz, bu zaten gerçekleşecek olan çöküşü barışçıl ve onurlu bir mücadeleyle hızlandırmaktır. Bu memleket, annemiz, babamız, sevdamız gibidir. Sevda varsa, mücadeleden vazgeçmek olmaz.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -
Google search engine

Most Popular

Recent Comments